Türkiye'de Bilim Neden Gelişmiyor?
Türkiye'de bilimin gelişmesinin nedeni olarak, eğitim sistemi, araştırma ve geliştirme faaliyetlerine yapılan yatırımlar bilimin ilerlemesi için yeterli olmalıdır. Türkiye'de bilimin az gelişmiş olmasının birçok nedeni olabilir.
1. Zihinler genç yaşta körelir ve standartlaşır

Çocuklar ve bireyler tarafından soru sormak genellikle istenmeyen bir durumdur. Kendilerini sorgulamaya çalışan çocuklar da “aynen böyle” denilerek bilgiden uzaklaştırılıyor. Bu sorgulayan beyinler zamanla körelir.
Bu görüşe göre çocukların sorgulama, merak etme ve keşfetme ihtiyacı insanın doğal bir özelliğidir. Ancak bazı toplumlarda veya ailelerde bu durumun önemi yeterince anlaşılmayabilir veya bilgiye karşı bir güvensizlik duygusu yaşanabilir. Bu durumda soru sormak ve soru sormak genellikle hoş karşılanmaz ve sık sık “aynen böyle” ya da “bilmiyorsunuz, biz biliyoruz” gibi cevaplar verilerek çocukların soru sorma yeteneği köreltilebilir.
Sonuç olarak, çocuklar ve yetişkinler yeni bilgi edinme, problem çözme ve yaratıcılığı geliştirme konusunda sınırlı olabilir. Sorgulama, araştırma ve eleştirel düşünme becerileri, bilimsel ve teknolojik ilerlemenin yanı sıra sosyal ve ekonomik gelişmenin temelini oluşturan becerilerdir. Bu nedenle çocukların sorgulama, merak ve keşfetme ihtiyaçlarını desteklemek ve teşvik etmek önemlidir. Ayrıca bu konuda eğitim sistemi, aile ve toplum olarak üzerimize düşen sorumluluklar olduğu unutulmamalıdır.
2. Soru soran ve araştırma yapan çocuklar hoş karşılanmaz
Meraklı ve sorgulayan bireyler zorba olarak görülür. Toplumun pek alışık olmadığı bu anlayışa sahip çocuklar genellikle dışlanır. Aslında soru sormak ve araştırma yapmak öğrenme sürecinin önemli bir parçasıdır ve çocuklar bu becerileri geliştirmeye teşvik edilmelidir. Soru sormak, merak etmek ve keşfetmek, çocukların düşünme becerilerini geliştirmelerine, yeni bilgiler öğrenmelerine ve kendi kendilerine öğrenmeyi öğrenmelerine yardımcı olur. Ayrıca araştırma yapmak çocukların özgüvenlerini artırabilir, bağımsızlık duygularını güçlendirebilir ve problem çözme becerilerini geliştirebilir. Bu nedenle çocukların soru sormaları, merak ettikleri konuları keşfetmeleri ve öğrenme sürecinde aktif rol almaları teşvik edilmelidir.
3. Çocuklar zamanlarının çoğunu televizyon izleyerek geçirirler
Her evde bir televizyon vardır ve çocuklar zamanlarının büyük bir kısmını bu televizyonun karşısında geçirirler. Sonuç olarak, büyüyen çocuklar "aptal kutusu" nun verdiği derinlik ve boşluk açısından pek gelişmezler. Televizyonun çocukların gelişimi üzerindeki etkisi ile ilgili birçok çalışma yapılmış ve bazı araştırmalar televizyon izlemenin çocukların dil, bilişsel ve sosyal becerilerini olumsuz etkilediğini göstermektedir.
Ancak bu genelleme her evde bir televizyon olduğu ve çocukların zamanlarının çoğunu televizyon izleyerek geçirdikleri varsayımına dayanmaktadır. Öncelikle her evde televizyon olması ve çocukların televizyon izlemesi çocukların gelişimini etkilemez. Çocukların televizyon izleme alışkanlıkları ve ne kadar zaman geçirdikleri, ailelerinin tutumlarına, diğer ilgi alanlarına ve faaliyetlerine bağlıdır. Ayrıca televizyonun içeriği de çocukların gelişimine etkisi açısından önemlidir. Eğitici, eğitici ve bilgilendirici programlar çocukların dil ve bilişsel becerilerini geliştirebilirken, şiddet içeren, cinsiyetçi veya aşırı ticari programlar olumsuz etkilere neden olabilir.
Bu nedenle çocukların televizyon izleme alışkanlıklarının sınırlandırılması ve televizyon içeriklerinin seçilmesi çocukların gelişimine yardımcı olabilir. Ayrıca çocukların diğer etkinliklere katılması, spor yapması, kitap okuması, sanat ve zanaat yapması gibi etkinlikler de çocukların gelişimine katkı sağlayabilir.
4. Anne babalar davranışlarıyla örnek alınacak düzeyde değiller
Bilimsel ilerleme kaydedemememizin bir diğer nedeni de evde kitap okuyan ebeveyn sayısının çok az olmasıdır. Bu nedenle o evlerde büyüyen çocuklar doğal olarak bu güzel alışkanlıktan mahrum kalıyor.
Ebeveynlerin çocuklarına okumayı öğretmesi ve bu alışkanlığı teşvik etmesi onların dil, bilişsel ve sosyal gelişimlerine katkı sağlayabilir. Ancak bilimsel ilerleme kaydedilmemesinin tek bir nedeni yoktur ve evde kitap okuyan ebeveyn sayısının azlığı bunun sadece bir parçasıdır.
Bilimsel ilerlemenin sağlanması birden fazla faktöre bağlıdır.
Bunlar eğitim sistemi, araştırma ve geliştirme faaliyetlerine yapılan yatırımlar, teknolojik altyapı, bilim ve teknolojiye yönelik kültürel tutumlar gibi faktörleri içerir. Ayrıca bilim ve teknolojinin gelişmesi bilim adamlarının ve araştırmacıların yaptığı keşifler ve keşfedilenlerin uygulanması ile mümkündür. Ancak evde kitap okuma alışkanlığı, çocukların okuma becerilerini geliştirmelerine, kelime hazinelerini zenginleştirmelerine, hayal güçlerini geliştirmelerine ve düşünme becerilerini artırmalarına yardımcı olabilir. Bu nedenle ebeveynlerin çocuklarına okuma alışkanlığı kazandırması ve okuma kültürünü teşvik etmesi önemlidir. Ancak unutulmamalıdır ki, bilimsel ilerleme için tek bir faktör yeterli değildir ve birçok farklı faktörün birlikte çalışması gerekir.
5. Toplum, teknolojiyi eğlence için kullanmaktan öteye geçmiyor
Eskiden dışarı çıkıp çevresini gözlemleyen ve öğrenen çocuklar artık bundan mahrum kaldılar. Teknolojinin gelişmesiyle birlikte çocuklar telefon ya da tabletlerinden izlemek istediklerini izleyerek büyüyorlar. Bu da doğal olarak gözlem ve muhakeme yeteneğinden yoksun bir neslin yetişmesine yol açıyor.
Teknolojinin hızla gelişmesi çocukların hayatında önemli bir yer tutmakta ve çocuklar artık dijital ortamlarda daha fazla zaman geçirmektedir. Bu da çocukların doğal ortamlarındaki gözlemlerinin azalmasına ve dijital ortamda öğrendikleri bilgilere daha fazla güvenmelerine neden olabilir. Dolayısıyla gözlem ve muhakeme yeteneği, çocukların düşünme ve problem çözme becerilerinin gelişmesinde çok önemli bir rol oynamakta ve bu becerilerin yeterince gelişmemesi de gelecekte bilimsel ve teknolojik ilerlemenin yavaşlamasına yol açabilmektedir. Ancak teknolojinin gelişmesi bu durumun tek sebebi değil; Eğitim sistemi, ailelerin tutumları ve çevresel faktörler gibi birçok farklı faktör de bu durumda rol oynayabilir.
6. Okullarda deneysel eğitim hemen hemen hiç verilmemektedir
İlkokuldan itibaren deney ve uygulama eğitimi alması gereken çocuklar maalesef bu alandaki çalışmalardan da mahrum kalmaktadır. Çocuklar sürekli olarak teori ve ezberci ilkeler temelinde yetiştirilmektedir.
Eğitim sistemlerinin özellikle ilkokuldan itibaren deney ve uygulamalı eğitime önem vermemesi ya da yeterli imkanları sağlamaması çocukların sadece teorik bilgilerle yetinmesine neden olabilir. Bu da çocukların öğrenme süreçlerinde sıkılmalarına, dersleri ilgisiz bulmalarına ve dolayısıyla öğrenme başarısızlıklarına yol açabilmektedir.
Deneysel ve uygulamalı eğitim, öğrencilere teorik bilgileri uygulama fırsatı vererek öğrenme sürecini daha ilginç ve eğlenceli hale getirir. Ayrıca deney ve uygulama yoluyla öğrenilen bilgilerin kalıcılığı artar ve öğrencilerin öğrenmeye karşı ilgileri artar. Bu nedenle eğitim sistemi, öğretmenler ve aileler çocukların ilgi ve yetenekleri doğrultusunda deneysel ve uygulamalı eğitimler vermeye önem vermelidir. Öğrencilere laboratuvar, atölye ve benzeri olanakların sağlanması onların merak ve keşfetme ihtiyaçlarının karşılanmasına yardımcı olacaktır.
7. Kalabalık sınıflar nedeniyle sağlıklı bir eğitim neredeyse imkansızdır
İlkokul sınıflarının kalabalık olması nedeniyle eğitimcilerin çocuğu eğitmekle değil, çocuğu susturmak ve gürültüyü önlemekle ilgilendikleri söylenir. Genel olarak okullarda sınıfların kalabalık olması, öğretmenlerin öğrenci yetiştirmekle ilgilenmediği anlamına gelmez. Öğretmenlerin görevi, öğrencilerin öğrenme sürecini desteklemek, anlamalarına yardımcı olmak ve gerektiğinde disipline etmek olmalıdır.
Kalabalık sınıflar, öğretmenlerin bu görevleri yerine getirmesini zorlaştırabilir, ancak bu, öğretmenlerin yalnızca çocukları susturmak ve gürültüyü engellemekle ilgilendikleri anlamına gelmez. Öğretmenler, öğrencilerin bireysel ihtiyaçlarına ve öğrenme stillerine göre farklı öğretim stratejileri kullanarak her öğrenciyi öğrenme sürecine katılmaya teşvik etmeye çalışmalıdır.
Sonuç olarak, okullardaki aşırı kalabalık sınıflar öğretmenlerin işini zorlaştırabilir, ancak bu, öğretmenlerin çocukları eğitmekle ilgilenmediği anlamına gelmez. Öğretmenlerin görevi, öğrencilerin öğrenme sürecini desteklemek, anlamalarına yardımcı olmak ve ilerlemelerini takip etmek olmalıdır.
Bu İçeriğe Tepkiniz Nedir?






